Yandı İ. (Yürütücü), Altınok İ., Kocabaş M., Kurtoğlu İ. Z., Öztürk R. Ç.
TÜBİTAK Projesi, 2020 - 2021
Küresel
ölçekte miktar olarak insan gıdası ve hayvan yemi birlikte ele alındığında, 8,4
milyar ton/yıl taze besin direkt insan gıdası olarak tüketilirken, 6,4 milyar
ton/yıl kuru materyal hayvan yemi ya da yem bileşeni olarak
değerlendirilmektedir. Dünya nüfusunun beslenmesinde 2018 yılında mevcut tarım
arazilerinin %40’ının kullanılacağı hesaplanmıştır. Bu miktarın %70’i canlı
hayvan besiciliği için, %30‘u ise hayvan yemi olarak kullanılacak tahılların
(Soya, Mısır vs.) üretiminde kullanılacaktır. Akarsu kaynaklarının ise %70’i
tarımsal amaçlar için kullanılmaktadır ki 110 milyon ton kimyasal gübre ve 2,3
milyon ton pestisit bu faaliyetler sırasında kullanılmaktadır. Bu süreçte
toplam sera gazı emisyonunun %14-17’si atmosfere salınmaktadır (FAO, 2015; FAO
2017a).
Dünya
nüfusunun 2050 yılına kadar 9,8 milyara ulaşacağı tahmin edilmektedir (FAO,
2017b). Küresel nüfus artışıyla yukarıda zikredilen rakamların da hızla artması
kaynakların verimli kullanılması açısından önemli bir sorundur. Bu sorunlara
çözüm getirebilecek farklı yaklaşımlar öne sürülebilir: organik atıkların
verimli bir şekilde tekrar üretime kazandırılması, yatay üretim modelleri
yerine dikey üretim modelleri kullanılarak alandan tasarruf, daha az su
kullanımı, zirai ilaç/gübre/pestisitlerin sınırlandırılması, geride daha az
ekolojik ayak izi bırakma ve atmosfere salınan sera gazlarının önlenmesi gibi.
Konuya bütüncül yaklaşıldığında insektlerin bu hususları karşılama noktasında
önemli canlılar olduğu öngörülmektedir.
İnsektlerin
hayvan yemi olarak kullanımına bakıldığında, ipek kurtlarının pupaları
(insektlerde larval aşamanın son evresi) Avrupa’dan Çin’e kadar yayılan geniş
bir coğrafyada kanatlı çiftlik hayvanları üretiminde yem kaynağı olarak kullanılmaktadır.
Termitler ise Afrika Kıtası ve Laos gibi ülkelerde kullanılmaktadır. Balık yemi
üretiminde ise bilimsel çalışmalarda kullanılmaktadır (Hanboonsong
ve Durst, 2014; Yen, 2014). Bu konuda
farklı türler üzerinde yapılmış çok az sayıda çalışma bulunmaktadır. Wageningen
Üniversitesi tarafından 2014 yılı Mayıs ayında Hollanda’da düzenlenen
uluslararası konferansta, profesyonel insekt endüstrisinin tanınmasında dönüm
noktası olmuştur. Son olarak 2016 yılı Nisan ayında Brüksel’de yapılan
PROteINSECT “sürdürülebilir protein kaynağı olarak insektler” adlı konferans
geniş bir katılımla yapılmış ve insekt konusu hem sektörel olarak hem de
yapılan araştırmalarla geleceğe yönelik öngörüler ve özellikle araştırılmasına
ihtiyaç duyulan konular açısından ele alınmıştır. İnsektlerin hem besleyicilik
yönünden hem de atıkların değerlendirilmesi noktasında çevre dostu oluşu
yönünden bilhassa son yıllarda uluslararası çevrelerde ciddi kabul, hatta
teşvik görmektedir. Bu konuda ülkemizde henüz bilimsel çalışma olarak ciddi bir
birikim bulunmamaktadır ancak sektörel bazda yalnızca 2016 yılında bir girişim
başlatılmıştır (URL-1). İnsektlerin balık üretiminde kullanımı konusunda ülkemizde
henüz herhangi bir girişimde bulunulmadığı gibi bilimsel araştırma da son
derece kısıtlı sayıdadır (Karabulut vd., 2010).
İnsektlerin
besin değerleri son derece iyi olmakla birlikte oldukça değişkendir. Bu
değişkenlik türe, metamorfik aşamaya, habitata ve insekt üretiminde kullanılan
organik maddeye bağlıdır. Aynı zamanda insektlerin işlenmesi de besin
içeriğinde önemli rol oynamaktadır. İnsektler bilhassa gıda ve besin destekleri
olarak son derece önemlidir. Çünkü enerji ve protein miktarı balıklar için
gereksinim duyulan değerlere yakın, hatta aminoasit gereksinimlerini önemli
ölçüde karşılamaktadır. Tekli ve çoklu doymamış yağ asitleri bakımından oldukça
zengindir. Mikronütrientler (bakır, demir, magnezyum, manganez, fosfor,
selenyum, çinko, riboflavin, pantotenik asit, biotin, bazı durumlarda ise folik
asit) bakımından da zengindir (Schabel, 2010; Rumpold ve Schluter, 2013). Karbon ayak izi bakımından sıralama
yapıldığında insektler kanatlı çiftlik hayvanlarından sonra gelmektedir (FAO,
2016; FAO, 2017b). İnsekt yetiştiriciliği toplumsal açıdan da daha makul
görülebilir; çünkü yüksek maliyetli yatırımlara ve geniş alan/arazi kullanımına
ihtiyaç duymaz. Yıl boyunca çevresel şartların el verdiği her yerde her ölçekte
yetiştirmek mümkündür. Özellikle yerel ekonomilerin kalkınmasında butik üretim
olarak önemli bir sektör olabilir.
Balık unu
yapımında kullanılan yemlik balık olarak tabir edilen pelajik balık
stoklarındaki süregelen azalma, buna karşılık başta balık yemi olmak üzere
diğer canlı stoklar için artan talep maalesef balık unu ve balık yağı
tedarikinde hızlı bir azalmaya ve bunun doğal sonucu olarak önemli fiyat
artışlarına yol açmıştır (FAO, 2017a). Ayrıca FAO balıkçılık istatistiklerine
göre 2019 yılında bir önceki yıla göre yetiştiriciliğin yaklaşık %4 oranında
artacağı, avcılık verilerinin ise %3,4 oranında düşeceği ve avlanan balıkların
yem üretimi amaçlı kullanımının ise %14,2 oranında azalacağı tahmin
edilmektedir (FAO, 2019). Bu verilere göre balık yemi üretiminde kullanılan
balık unu ve balık yağı oranının azalacağı görülmektedir. Bu koşullar balık unu
ve yağına alternatiflerin bulunmasını zorunlu hale getirmektedir.
Balık
yetiştiriciliğindeki maliyetin %40-70’ini balık yemi teşkil etmektedir (Wilson,
2002; Rana vd., 2009), bu oran bilhassa karnivor balık türlerinde yüksek oranda
balık ununa ihtiyaç duymaları sebebiyle yüksektir (Manzano-Agugliaro vd.,
2012). Protein ve yağ bakımından zengin soya ve diğer karasal bitkiler balık
unu ve yağını ikame etmek amacıyla balık yemlerinde kullanılmaktadır (Hardy,
2002; Espe vd., 2006; Gatlin vd., 2007). Ancak bitkisel unlardaki anti besinsel
faktörlerin varlığı (Tacon, 1993; Francis vd., 2001; Ogunji, 2004; Collins,
2014), sindirim sisteminde yol açtığı inflamasyon problemleri (Merrifield vd.,
2011), balık açısından düşük cezbedicilik ve lezzet gibi sorunları da
(Papatryphon ve Soares, 2001) beraberinde getirmektedir. Üstelik insan
nüfusundaki hızlı artış tarıma elverişli araziler üzerinde baskı
oluşturmaktadır (Doos, 2002), şöyle ki bu tür proteince zengin bitkilerin
ekolojik ayak izi, üretim için gerekli olan enerji ve su miktarı ile ilgili
olarak balık unu ve yağına sürdürülebilir kısmi alternatif olma özelliğini
sorgulanır hale getirmiştir (Naylor vd., 2009).
İnsektler
hem tatlısu hem de deniz balıklarının doğal besinlerinin bir parçası (Howe vd.,
2014; Whitley ve Bollens, 2014) olduğu için aminoasit, lipit, vitamin ve
mineral bakımından zengindir (van Huis, 2013), düşük enerji ve su ihtiyaçları
ve tarıma elverişli araziye ihtiyaç duymamaları sebebiyle de geriye küçük bir
ekolojik ayak izi bırakırlar (Oonincx ve de Boer, 2012) ki bu avantajlarından
dolayı balık unu ve proteinine ilave potansiyel alternatif oldukları
düşünülmektedir (Henry ve Fountoulaki, 2014).
İnsekt
larvaları düşük kalitedeki organik atıkları hızlı bir şekilde iyi kalitede
gübreye dönüştürebilirler (van Huis vd., 2013), böylece hayvan gübresinin nihai
kütlesini %50, azot atıklarını %30-50 ve fosfor atıklarını ise %61-70 oranında
azaltabilir (Newton vd., 2005; Diener vd., 2009; van Huis vd., 2013). Gübre
mikroflorasındaki patojenik bakteri yükünü de düşürürler (Erickson vd., 2004;
Liu vd., 2008). Üstelik gübrenin bu çok etkin biyolojik dönüşümü sonucunda
nihai ürün olarak protein (%40) ve lipit (%30) bakımından zengin insekt
larvaları ve prepupalar elde edilir (Sheppard vd., 1994; Newton vd., 2005).
Çoğu insekt türleri (Lepidoptera, Diptera, Hymenoptera, Coleoptera,
Trichoptera, Hemiptera, Odonata) antifungal ve antibakteriyel etki gösterir
(Ravi vd., 2011). Bu yönüyle insekt içeren yemlerin raf ömrünün de
arttırılabileceği bildirilmiştir (Zhao vd.,2010). İnsektlerin yukarıda
bahsedilen özellikleriyle balık yetiştiriciliğinde hem maliyet hem de zengin
protein ve lipit içermesiyle önemli bir avantaj sağlayacağı düşünülmektedir.
Günümüze
kadar yapılmış olan balık besleme çalışmalarında genel esansiyel amino asit
(EAA) gereksinimleri ortaya konulmuştur. Ticari balık yemlerinin gelişimi
geleneksel olarak başlıca protein kaynağı olan balık ununa dayanmaktadır. Bu da
balık ununun yüksek protein içeriği ve iyi dengelenmiş EAA profilinden
kaynaklanmaktadır ve lisin, metionin ve lösin gibi yüksek oranda sindirilebilir
EAA içermektedir. Fakat bitkisel kaynaklı yem hammaddelerinin genellikle daha
düşük protein içeriği ve dengeli olmayan EAA profili olduğu ve çoğunlukla da
lisin ve metionin gibi amino asitlerin yetersiz olduğu bildirilmektedir. Bu yetersizlikler balığın yem alımını
arttırmaktadır çünkü balık daha bol tüketerek temel gereksinimlerini
karşılamaya çalışmaktadır, bu durum Dabrowski vd. (2007) tarafından lisin
üzerinde yapılan çalışmada ortaya konulmuştur. Özetle, dengelenmemiş yem
balıklarda büyüme ve yem değerlendirme oranını etkilemekte ve gereksinimlerin
karşılanamaması istenen üretim başarısını olumsuz etkilemektedir.
Genel
olarak insektlerin amino asit (AA) profili taksona bağlı olmakla birlikte
Dipteraların AA profilinin balık ununa yakın olduğu, Coleoptera ve Orthopteraların
ise soya ununa yakın olduğu ve lisin ve metionin yönünden yetersiz olduğu
bilinmektedir (Barroso vd., 2014).
Yapılan çalışmalarda çoğu insekt türünün AA profilinin balıkların gereksinim
duyduğu değerlerle korelasyon gösterdiği (Hasan, 2001; NRC, 2011;
Alegbeleye vd., 2012), bazı durumlarda
ise bu gereksinimleri bile aştığı (Rumpold ve Schluter, 2013; Yi vd.,
2013; Barroso vd., 2014)
bildirilmiştir. Bitkisel kaynaklı yem hammaddeleri balık ununda bulunan taurine
ve hidroksiprolin gibi balık sağlığı ve gelişiminde faydalı olan belirli bazı
bileşenlerden yoksundur (Aksnes vd., 2008; Kousoulaki vd., 2009; Pinto
vd., 2013). Buna karşılık çekirge, ev
sinekleri, un kurtları, sivrisinekler ve hatta bal arıları, ipek böceği
kurtları, meyve sinekleri ve hamam böcekleri gibi çoğu insekt önemli miktarda
taurine (Whitton vd., 1987; Bicker, 1992) ve hidroksiprolin içerirler (Sowa ve Keeley, 1996).
Balıkların
enerji gereksinimleri memelilerden daha düşüktür (Finke, 2002). Salmonidler gibi soğuksuda yaşayan karnivor
balıklar yemlerdeki %35’e varan yüksek orandaki yağ içeriğine uyum
sağlayabilmektedir fakat yemlerde yüksek oranda yağ bulunması balıkların
büyümesini yavaşlatabilmekte ve vücutta yağ depolanmasına sebep olmaktadır (New
ve Wijkstroem, 2002). Yemdeki protein/yağ
oranı (DP/DY) 16 g CP/MJ’e kadar düşük olabilir (Bowyer vd., 2013). Sıcak su balıkları daha yüksek oranda
DP/DY seviyesine gereksinim duyarlar (25-26 g CP/MJ) (Bowyer vd., 2013), herbivor ve omnivor sıcak su balıklarının
lipit gereksinimlerinin daha düşük olduğu görülmektedir. Genel olarak %10-20 arasındaki
yağ oranı karkasta aşırı yağlanma problemine sebep olmaksızın optimum büyümeyi
sağlamaktadır (Hasan, 2001; Sales ve Janssens, 2003). Yüksek yağ oranı (%20) bazı omnivor deniz
türlerinin bağışıklık sistemini bozabilir (Henry ve Fountoulaki, 2014). Balık unundaki yağ oranı (%8,2) ve soya
unundaki yağ seviyesi (%3,0) insektlerden (son derece değişken olmakla birlikte
genel olarak %10-30 aralığındadır) daha düşüktür (DeFoliart, 1991). İnsektlerin lipit ve yağ asitleri
bakımından gösterdikleri değişkenlik çoğunlukla insektin beslendiği besin
kaynağındaki varyasyonlardan kaynaklanmaktadır (Barroso vd., 2014).
Balıkların
esansiyel yağ asidi gereksinimleri söz konusu balık türünün biyo-dönüşüm ve
elongaz enzimi kapasitesine bağlıdır (Sargent vd., 1999). Tatlı su balıkları genel itibariyle çoklu
doymamış yağ asitlerine (PUFA) gereksinim duyarken (Tocher vd., 2008;
Tocher, 2010), deniz balıkları
genellikle yüksek doymamış yağ asitlerine (HUFA) gereksinim duyar (Tocher
vd., 2008; Tocher, 2010). Sucul
insektlerle karşılaştırıldığında, karasal insektlerdeki HUFA eksikliği hem
balık büyümesini hem de sağlığını zayıflatabilir çünkü HUFA membran yapımı
veyahut eicosanoid üretimi gibi pek çok fonksiyonda rol oynamaktadır (Tocher,
2003). Diğer taraftan, deniz
balıklarına verilen yemlerdeki HUFA ve/veya PUFA eksikliği yada bir dereceye
kadar eksikliği C18’i C20 ve hatta C22 yağ asidine biyo-dönüştürmeyi sağlayan
adaptasyon mekanizmasını uyarabilir (Seiliez vd., 2003; Robin ve Skalli,
2007). Yapılan araştırmada farklı n-3
yağ asitleri seviyelerine sahip Hermetia
illucens içeren diyetlerle beslenen gökkuşağı alabalıklarının yağ asidi
profilini dengelemek için bir adaptasyon mekanizması geliştirebildiği ortaya
konulmuştur (Sealey vd., 2011).
Özetle literatür incelendiğinde genel olarak tüm insekt larvalarının özelde ise
H. illucens larvalarının yağ asidi
profili tamamen beslendiği kaynağa bağlı olarak değişmektedir. Bu yüzden H. illucens larvalarına verilecek
besinin niteliği HUFA ve PUFA yönünden nihai yağ asidi kalitesini
belirleyebilir.
Doğaya
salınan organik atıklar önemli bir sorun oluştururken hiçbir girdi maliyeti
olmayan bu atıkların biyolojik olarak geri kazanılması önemli bir fırsattır.
Obur bir canlı olan BSF larvaları bir günde kendi vücut ağırlığının iki katı
ağırlığında materyal tüketebilmektedir. Böylece organik atıkların biyolojik
olarak yüksek oranda protein ve lipit kaynağına dönüştürülmesi mümkündür.
Üretilen yüksek oranda hayvansal protein ve lipit içeriğine sahip BSF larvaları
alabalıkların beslenmesinde etkin bir şekilde kullanılabilir. Bu kullanımda
yetiştirilen canlılarda büyüme, yaşama oranı ve bazı patojenlere karşı nasıl
bir tepkinin gelişeceği, belirlenmesi gereken önemli noktalardır. Şu ana kadar
BSF ile yapılan balık besleme denemelerinde kullanılan BSF ürünleri (canlı,
kurutulmuş veya un haline getirilmiş) BSF üreten işletmelerden temin edilerek
icra edilmiştir. Ancak bu proje ile hem BSF üretimi hem de balık besleme
denemeleri tam kontrollü ve tek elden yürütüleceğinden elde edilecek veriler
bakımından çok daha güvenilir bir özgünlüğe sahiptir. Üstelik ülkemizde
alabalık beslenmesinde kullanılmak üzere BSF üretimi/kullanımı bilimsel olarak
ilk kez yapılacak olup, yöntem ve metodu ticarileştirme potansiyeli de
yüksektir.
Alabalık beslenmesinde yemlere BSF
ilavesine yönelik daha önce yapılmış çalışmalar mevcut olup, bu çalışmalarda kullanılan BSF, BSF üretimi
yapan işletmelerden tedarik edilerek kullanıldığından BSF’nin ne ile
beslendiğine dair bilgi eksikliği bulunmaktadır. Bu projenin özgünlüğü ise BSF üretimini tamamen kendi ekibimiz
yapacak, BSF üretiminde farklı organik maddeler kullanılacak ve elde edilen
ürün yine kontrollü şartlarda doğrudan alabalık üretiminde ve balık ununa belli
oranlarda ikame şeklinde besleme çalışmaları tek elden yürütüleceğinden özgün
değer taşımaktadır.
Bu bağlamda;
1. Oraganik atıklar biyodönüşümle tekrar üretime kazandırılacak ve böylece
organik atıklar sorun olmaktan çıkarılırken yüksek besin kalitesine sahip
katmadeğere dönüştürülmüş olacaktır.
2. Balık unu ve yağı içerdiği esansiyel aminoasitler ve esansiyel yağ
asitleri bakımından bugüne kadar alabalık yetiştiriciliğinde alternatifi
bulunamamış yem hammaddesidir. Balıklarda yağ asitlerinin karbon sayısını ve
çift bağın yapısını değiştirebilecek elongaz enzimi yoktur ve bu yüzden
esansiyel yağ asitlerinin yemle birlikte alınması zorunludur. BSF larvalarının
elongaz enzimine sahip olmaları organik atıklarda bulunan bazı yağ asitlerinin
daha uzun zincirli ve çift bağlı yüksek doymamış yağ asitlerine dönüştürülmesi
mümkün olabilir. Kullanılacak organik atığın türüne göre araştırma sonucunda elde
edilecek sonuçlar alabalık yetiştiriciliğine özgü BSF üretiminde kullanılacak
en verimli organik atık türü belirlenmiş olacaktır. Dolayısıyla alabalık
yetiştiriciliğinde kullanılacak BSF larvalarının üretiminde en etkin organik
atığın belirlenecek olması ile proje özgündür.
3. Ticari üretim planlamasında organik atığın yönetiminden başlamak üzere
BSF üretimi ile Alabalık üretiminin kombine edilmesi bu projenin diğer bir
özgünlüğüdür.
Proje önerisi TEYDEP projesinin ön araştırması niteliğinde olup, elde
edilecek sonuçlar doğrultusunda TEYDEP projesi hazırlanacaktır.