Söylem 3. Uluslararası Filoloji Sempozyumu, Muğla, Türkiye, 24 - 26 Mayıs 2024, ss.158-159
İngiliz yazar Virginia Woolf’un (1882-1941) To the Lighthouse (1927) başlıklı romanı, özellikle barındırdığı bilinç akışı anlatım tekniğiyle modern dönem İngiliz romanının en iyi örneklerinden biri olarak kabul edile gelmiştir. Üç ana bölümden oluşan romanın ilk bölümü ile son bölümü birer günü anlatırken, romanın en kısa bölümü olan ikinci ara bölüm ise aradan geçen on yıl gibi uzunca bir zamanı kısaca özetler. Bölümler, ele aldıkları olayların geçtiği zaman dilimlerinin uzunluğuyla ters orantılı olacak şekilde uzunluklara sahiptirler. Woolf bu romanında bize, karakterlerin dış dünyalarında olup bitenlerden çok iç dünyalarında neleri yaşadıklarını, zihinlerinden neleri geçirdiklerini aktaran bir anlatı sunar. Bunu yaparken, bu çalışmada detaylıca incelenecek örneklerden de görüleceği gibi anlatısını yer yer bulanıklaştırır ve flulaştırır. Anlatının bulanıklaştırılması, doğal olarak, anlatıcının eliyle yapılmaktadır. En yalın haliyle ifade edilecek olunursa, anlatının bulanıklaştırılması, anlatıya konu olan bir karakter, durum ya da olayın olduğu gibi değil de anlatıcı tarafından algılandığı şekliyle anlatıya dahil edilişini ifade eder. Bu, bir bakıma anlatıyı opaklaştırır; net bir şekilde pozlanmadığı için görüntü keskinliğini yitiren bir fotoğraf karesini andırırcasına anlatının görünürlüğüne ciddi orana zarar verir. Böylelikle, anlatının flulaştırılması ile okurun metnin içinde kaybolmuş olduğu, yolunu bulabilmek içinse satır aralarına bırakılan ipuçlarından başka dayanabileceği bir desteğin olmadığı hissine kapılması hedeflenir. Tüm bunların ışığında, bu sunum, öncelikle To the Lighthouse’daki anlatıyı, romanın yazıldığı döneme ait tanımlayıcı özellikleriyle ele almayı, sonrasında da söz konusu anlatının flulaştırılışını örnekleriyle incelemeyi hedeflemektedir.
British writer Virginia Woolf’s (1882-1941) novel, titled To the Lighthouse (1927) is commonly accepted as one of the best examples of the modern British fiction, especially with its stream of consciousness narrative technique. The novel consists of three main parts; while the first and last parts of the novel describe one day each, the second intermediate part, which is the shortest one, briefly summarizes the intervening ten years. These parts have lengths that are inversely proportional to the length of time periods in which the events they discuss take place. In this novel, Woolf presents us with a narrative that conveys what the characters are experiencing in their inner worlds and what they are having in their minds, rather than what is happening in their outer worlds. While doing this, she sometimes blurs and obscures her narrative, as can be seen from the examples that will be examined in detail in this study. The blurring of the narrative is naturally done by the narrator. In its simplest form, blurring of the narrative refers to the weaving of a character, situation or event into the narrative as it is perceived by the narrator, rather than as it is. In a way, this makes the narrative opaque; and it seriously damages the visibility of the narrative, as if it resembles a photograph that loses its sharpness because it is not clearly exposed. Thus, by blurring the narrative, it is aimed to make the reader feel that he is lost in the text and that he has no support other than the clues left between the lines to find his way. In the light of all this, this presentation aims first to examine the narrative in To the Lighthouse for its defining characteristics of the period in which the novel was written, and then to examine the blurring of the narrative in question with textual examples.