KAÇKAR SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ, cilt.1, sa.1, ss.19-26, 2020 (Hakemsiz Dergi)
İnsanın, yaratıldıktan sonra hem psikolojik hem de sosyolojik unsurlar noktasında sürekli bir
gelişimi söz konusu oldu. Bu süreç bu şekilde sonsuza dek sürecektir. Bazı kesimler bu iki
unsurun yanında biyolojik bir gelişimi de psikolojik ve sosyolojik gelişimin yanına eklemek
gerektiği konusunda görüş beyan etmektedir.
Tabi ki insanlık tarih sahnesinde yetenek ve kabiliyet noktasında söz konusu biyolojik
gelişmeyi de yaşamıştır. Fakat bu biyolojik gelişimi cinsiyet ile ilişkilendirerek tartışan, sosyo
kültürel normların etkisini kaybettiği günümüzde insanın bedensel ve psikolojik formunun zıt
duygu ve davranışlarda da olabileceğine dair bir bakış açısı ortaya çıkmıştır.
Bu bakış açısını ortaya koyanların farklı fraksiyonları da günümüzde ciddi tartışmalara konu
olmaktadır. Hatta yine bu kesimin farklı bir varyasyonu bahsi geçen durumun yeni bir şey
olmadığını, insanlık tarihi kadar eski olduğunu toplumsal değerler ve normların yanında inanç
sisteminin kişiyi baskılaması yüzünden insanların kadın ve erkek gibi biyolojik unsurların
kadınlık ve erkeklik gibi toplumsal bir öğretiye dönüştüğünü ifade etmektedir.
Cinsiyet konusunda literatürde de daha çok biyolojik bir durum olduğu noktasında görüş birliği
söz konusu olmuştur. Sadece burada erkek ve kadın cinslerinin yanında bazı kesimler eş
cinselliği de bu iki kavramın dâhilinde bir cins olarak olmasa da his ve tavır noktasında
değerlendirmek gerektiğini ifade etmektedir. Örneğin; Almanya’da anayasa mahkemesi
üçüncü cins olarak nüfusa yazılımı noktasında uygun gördüğü kavram “inter” veya çeşitli
ifadesi olmuştur. Bunun gibi bir perspektife sahip olan ülkeler veya organizasyonlar modern
çağda karşımıza çıkmaktadır. Özellikle bu bakış açısı cinsiyet kavramına biçilen toplumsal
rolleri kabul etmemektedir.
Toplum zamanla erkek ve kadın formuna kendi beklentilerini ve öğretilerini yansıtır ve
bireyden bu tutum ve davranış noktasında hareket etmesini bekler. Buna uymayan kişiler ise
norm ve inançlarla karşı karşıya bırakılır.
Kadın ve erkeğin davranış şeklini doğal olarak kabul etmeyen bu gibi bakış açıları olan kişilerin
düşüncesi zamanla mutasyona uğrayarak önce kadın erkek eşitliği üzerinden bir algı
yaratırken günümüzde ise bu bakış açısı eşcinselliğin hukuk tarafından kabul edilmesine ve
devletlerin bir kimlik olarak eş cinselliği kabul etmesine dönüşmüştür.
Kimi zaman söz konusu durumu hastalık boyutunda kimi zaman ise bir hak konusunda gören
tartışmalar zaman içinde gündeme gelebilmektedir. Meselenin fizyolojik, anatomik ve biyolojik
boyutu uzmanları tarafından tartışılması gereken bir realitedir. Literatür incelendiğinde sosyal
psikoloji ve dinler açısından bu olaya bakış açısı diğer bakış açısı ile önemli farklılıklar
göstermektedir.
Cinsiyet kavramının ve toplumsal cinsiyet kavramının özellikle cinsiyetsizlik ya da cinsiyet
eşitsizliği kavramına hızlı bir şekilde dönüşmesi, konunun kadın hakları ve ayrımcılık özelinde
tartışılması veya üçüncü cins konusunda dayatmalar ortaya koyan bir portföyün söz konusu
olmasına neden olan ve bu sürecin normalleştirilerek toplumda karşılık bulmasına neden olan
kavram ise popüler kültürün kendisidir.
Popüler kültürün anlık başarısı ve insan üzerindeki tesiri kullanılarak bu görüşleri tabanda
tutundurmaya çalışanlar hayatın olağan akışında karşımıza çıkmaktadır.
Çalışmamızı da tam olarak normlar ve inançlar özelinde açıklamaya çalışacağız. Cinsiyet,
toplumsal cinsiyet, cinsiyet eşitsizliği/ ayrımcılık kavramlarını popüler kültürün etkisi ile
değerlendirip günümüzdeki pozisyonu ile ilgili akademik bir değerlendirme yaparak literatüre
katkı sağlayacağız.