Akademisyen Kitabevi, Ankara, 2021
ÖNSÖZ
Tıp, sanattır aslında. Tıbbın meşakkatli tüm yollarında
sanatla yürümektir. Sanat, renklerin yeşilinde, mavisinde, bir fırçanın dokunuşlarında serinlemektedir. Müziğin
nağmelerinde, notalarında dinlenmektir. Ve O
gerçek sanat sahibinden aldığın ilhamın cüzlerinden, kırıntılarından
beslenmektir. Tıp ve sanat; sanatla taptaze, dopdolu bir nefes almaktır.
Beş duyuya sahip
olduğumuzu hepimiz biliriz, onlarla görürüz, işitiriz, tadarız, koklarız ve
dokunuruz. Hayatın zevkine bu duyular ile varırız. Ek olarak bedenlerde gizli
bulunan, geliştirilince ortaya çıkan beş duyumuz daha bulunmaktadır; haya,
vehim, hafıza, idrak ve tefekkür olarak adlandırabildiğimiz. Dokunma ve koklama
gibi idrak ve hafıza gücünü de geliştirebilen bir insanın beş duyuya beş duyu
daha katması ile büsbütün bir insan oluverir. İnsan olmak, “insan olamamış”
tabiri ile anlatıldığında daha bir anlam kazanır: aslında görmek istediği
büsbütün olmuş yani, beş duyuya beş duyu daha eklenmiş; duyarlı, idrak gücü
kuvvetli, hayalı, hafızası güçlü ve gerektiğinde üzülebilen insan halidir. İzlediğimiz
üzücü bir filimle gözyaşı döker üzülür, vehimleniriz. Bunlar kişinin
duyarlılığı, hissettiği ve idrak ettiği şeylerle alakalıdır. Okuduğumuz bir yazıda başka alemlere dalar,
farklı insanları tanır onlarla arkadaş oluruz. Nedir bizi o cansız harflerin
oluşturduğu ile arkadaş yapan? Yazılara şekil veren bu cansız harfler bir
kitabı idrak, hafıza ve anlama ile dile getirir, canlandırır ve konuşturur.
Güzel sesler ve
nağmeler, bir şiirin mana bulmuş kıtaları ruhumuza işler, bedenimizde ve
fizyolojimizde değişikliklere neden olur. Ömerleri dize getiren, hayran bırakan
O güzel sesin, içimize işleten ve terapi sağlayan hafıza ve idrak değil mi?
İstiklal marşındaki mısralarda bir milleti dirilten idrak değil mi? İşte bir
millete terapi diyebileceğimiz şiirle, mısralarla terapi; “korkma” diye bir seslenişle
başlayan ve sonunda “hürriyet” vadeden bir terapi.
“Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen
al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en
son ocak”
“Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın
hürriyet;
Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin
istiklâl”
Bulutların ağlamasına
takılmayıp, baharı yeşerten yağmuru düşünerek, deprese ve umutsuz olmamak
tefekkür değil mi? Tefekküre dalmak diğer bir bakış açısıyla meditasyon
bedenlere, beyinlere terapidir. Yanan bir mumun arkasındaki onu yakanı,
rüzgârın ardındaki onu estireni ve bir yazının ardındaki yazarını düşünmek,
işte bunlar beş duyuya beş duyu daha katan kazanımlarımızın sonucudur.
Resimler, fotoğraflar
ve videolar gibi dilsiz, dudaksız, sessiz, sözsüz ve harfsiz veya hissiz
iletişimler öyle istişare edilmiştir ki, konuşmalardan daha çok şey anlatır. Bu
anlatış ruha tesir ediş iledir. Resimlerle derdimizi anlatabilir ve sanatsal faaliyetleri
kullanarak dışavurum sağlayabiliriz.
Ancak bazen bütün bunlar yetersiz kalabilir. Duyguları ifade etmek ve
dışavurum sağlamak, sandığımızdan daha önemlidir ve bedenlerde kocaman bir
rahatlamaya vesile olur. Kendini anlatmayı başarmak, denizin dalga, dalga kıyıdaki
kayalara vurup köpürmesine benzer, anlattığına öyle sevinir ki köpük, köpük
olur sevincinden ve coşkusundan. Bu kadar önemlidir anlatabilmek kendini.
Bir radyasyon onkoloğu
olarak bu kitabın editörlüğünü üstlenmek keyifli olduğu kadar oldukça ağır bir
yük idi. Sadece benim için değil tüm yazarlar açısından da patolojiyi,
nörolojiyi, infertiliteyi, pandemiyi, fizik tedavi ve rehabilitasyonu sanatsal
yönlerden anlatmak, resimlerin, müziğin,
dansın, kitap okumanın, atların, duanın iyileştirici gücünü anlatmaya çalışmak,
alışılmış tedavilerin ötesinde sanatsal yöntemlerden bahsetmek madalyonun öteki
yüzü gibi idi. Bizler doktorduk ve tıp mesleğini icra ederken sanat ile iç içe
olduğumuzun farkındaydık ancak bu konunun zor olan kısmı bunu yazıya dökebilmekti.
Benim açımdan beni sanatsal faaliyetlere iten onkoloji hastalarının zorlu tedavi
süreçleri, çok yapraklı tanı ve tümör yayılım evrelerinin yanında karşımda
duran hastalarımın o sessiz hisleri olmuştu. Çaresizlik, söylemek isteyip söyleyemediğim
şeylerin ifadesi, umutsuzlukta da umut olabilecek ilaçlarım yoktu. Elimde
radyoterapi, kemoterapi ağrı kesiciler ve diğer ilaçlar vardı. Sanatın ne
olduğunu ne olmadığı anlamaya çalışırken, bu kitabın editörü olarak buldum
kendimi ve anladım ki, bu ülkemiz için gerekli bir ihtiyaçtı.
Kişinin karakterinden,
dinlediği müziğe kadar bazı mizaç özelliklerinin kan grubuna ile ilişkisi Leone
Bourdel, tarafından 1900’lü yıllarda araştırılmış, mizacın çeşitleri ile kan
grupları arasındaki ilintileri belirlenmeye çalışılmıştır. Bourdel kan grubu
ile müzik tipi arasında ilişkiyi keşfetmesi ile aslında sanatın damarlarımızda
dolaşan kandan birçok sistemi etkilediği çıkarımı yapılabilir. Mesela A gruba
kana sahip biri olarak bu kurama göre, seslerin armonisine kapılan grupta yer
aldığım söylenebilir. B grubu kana sahip olanların ise sürekli yinelenen ritimlerden
daha çok hoşlandığı belirtilmektedir. Sanatın özellikle müziğin bitkiler ve hayvanlar
üzerindeki etkileri de bilinmektedir. Doktor olmak için Paris’e giden ancak
müzik dehası nedeniyle besteci olan ünlü müzisyen Berlioz’un eserleri dişi
köpekler üzerinde dinletilerek etkileri araştırılmış olumlu etkileri
açıklanmıştır. Örümcek ağlarının sanata dönüştüğü bir sergiyi düzenleyen
Arjantinli sanatçı, en iyi örümcek ağının düşük frekanslı sesler
dinletilen örümcekler tarafından örüldüğünüı ve en iyi ağ yapma sürecinin bu
seslerde gerçekleştiği belirtmiştir. İşte bütün bu çabalar sanatı tıp içerisine
entegre etmek için yeterli olacak birer örnektir.
Ülkemizde sanat terapi
kavramının içinin boşaltılmış olduğu ve bu alana karşı ön yargılar oluştuğu
görülmektedir. Ecdadımızın bimarhanelerde kuş sesi, su sesi ve müzik sesi ile
uyguladığı tedaviler de unutulmuştur. Batıda sanat terapi bilimsel bir
gidişatla birlikte uygulanmakta olduğunu görmekteyiz. Örneğin yoğun bakım
hastaları için “dua” bir terapi şekli. Çiçek terapi bir kürsü. Endemik bitkiler
açısından çok zengin olan ülkemizde “çiçek terapi” kürsüsü bulunmamaktadır. Biz
çiçek terapi uygulamalarını Dr. Edward Bach’ın 1930’lardaki çalışmalarından
öğrenmekteyiz. Amerika’da sanat terapi tanımının tıbbi bir terminoloji ile
Amerikan Sanat Derneği tarafından tanımlanıp, ders olarak okutulmasından bu
yana epey zaman geçti. Bizde ise “Tıp ve Sanat” dersinin tıp fakültesi
müfredatında ilk olarak bu sene yer aldığını görmemiz, verilmesi gereken bir
müjde olarak düşünülmelidir. Geç olsa da bu konudaki çabalarımız ile
“sonrakiler öncekileri geçer” in umudumuz olmasını dilemekteyim.
Sanatın evrensel olması
gibi sanat terapide evrensel bir içeriğe sahiptir. Yine de, sanat terapi doğası
gereği sosyokültürel bir yapıdır ve kaçınılmaz olarak farklı insanlar için
farklı sonuçları ifade etmesi son derece olağandır. Bu kitapta bize ilham veren, hoş hissettiren
yönleri ile belki de gelecekte ülkemiz için sanat terapi olarak
tanımlayabileceğimiz konular seçildi. Mesela atların Türk milleti için değerini
anlatmaya gerek olmadığını düşünüyorum. Bu nedenle “At Destekli Terapi”
kitabımızın özel seçilmiş konularından biri. Şimdiye kadar yayınlanmış veya
kabul görmüş çeşitli pespektifleri kucaklayan onları formülize eden bir kitap
bulunmamaktadır. Belirtmeliyim ki, her biri kendi alanında uzman hekimler
tarafından kaleme alınan kitabımız ülkemiz için bir ilke imza atmıştır.
Okuyucuya sunduğumuz bu
kitapta sanat terapi ile elbette ağır bir hastalığı tedavi ettiğimizi iddia
etmiyoruz, O gerçek sanat sahibi yüce yaratıcıdan sanat olarak yansıyan
cüzlerinden, beslenmeyi umarak daha çok yaşama sevinci, daha çok umut, daha çok
bütünleşme ve daha çok sosyalleşmeyi vaat ediyoruz. Ve biz hekimler biliyoruz
ki, hasta olmamak için bazı çabalarda bulunmak, hasta olup tedavi olmaktan daha
kolaydır. İşte bu kitabın özünde yatan sanatın her biri farklı içeriği ile
kişiyi zinde tutacak ve gerektiğinde iyileştirecek o güç, sanatın dallarındaki
adına sanat terapi dediğimiz kavramlarda saklı.
Yüzyıllardır gelişmekte
olan modern bilimin kapsamında bu konudaki tüm eksikliklerin tamamlamanın elbette
bir yolu vardır. İhtiyaçların gün yüzüne çıkardığı en ufak ayrıntılar ve
bunlarla başa çıkmak için sarf edeceğimiz gayretler. Bütün bunların sonucunda
konu ile ilgili temel kaynakların hasta tedavilerinde uygulanmaları ile ilgili
metodolojinin geliştirilmesi ve böylece bu alanın bilimsel ve güncel anlamda
yerini bulmasını sağlayacaktır.
Sanat için sanat,
toplum için sanat, kendimiz için sanat, ilhamlarıyla etrafımızdakilere,
hastalarımıza ve topluma diyoruz. Elinizdeki kitabın bahsedilen kazanımlara
katkı sağlayacağına ve herkese uygun bir dokunuşla tesir edeceğine içtenlikle
inanıyorum.
Unutmayalım ki, her
kılavuz bir iz bırakır, bir yol vurdurur ve bir yol buldurur.