XI. Hukuka Felsefî ve Sosyolojik Bakışlar Sempozyumu (HFSA), İstanbul, Türkiye, 2 - 04 Ekim 2024, (Yayınlanmadı)
Hart-Devlin Tartışmasında Durkheim’ı Konumlandırmak
Arş. Gör. Selin ÖZDEMİR KARAOĞLU
Ahlaki çoğulculuğun hâkim olduğu parçalanmış bir sivil toplumda belirli bir ahlakın
dayatılabilmesiyle ilgili tartışma, çağdaş hukuk felsefesinde önemli bir yer tutmaktadır. İngiliz
parlamentosunun eşcinsel ilişkileri suç olmaktan çıkartan 1967 tarihli Wolfenden raporunu
eleştiren Devlin ile başlayan bu tartışmanın ana ekseni hukukun dayatmasıyla ahlaka uymanın
sağlamasının meşru olup olmamasıdır.
Hart, cezalandırmanın toplumsal ahlakı dayatmak için kullanımının meşruluğuna ilişkin
Devlin’e muhalif olarak konuyu bir dizi konferansta ele almıştır. Social Solidarity and the
Enforcement of Morality isimli eserinde ise tartışmaya sosyolojik bir boyut katarak Durkheim'ın
hukuk ve ahlak hakkındaki düşüncelerini ele almıştır. Hart, muhalefet ettiği görüşleri
'parçalanma tezi' olarak adlandırmaktadır. Başta Devlin olmak üzere karşıt görüşteki diğer
düşünürleri ve nihayetinde Durkheim’ı da bu tezin savunucuları olarak görmektedir.
Durkheim, toplumsal uyumun birincil kaynağı olarak toplumsal ahlakı hukuka uygulama
taraftarıdır. Durkheim, yasaları kolektif bilincin doğrudan tezahürleri olarak görmektedir. Ceza
hukukunun işlevinin kolektif bilince saldırıya ilişkin bir toplumsal öz savunma aracı olduğunu
ifade eder. Bir eylem suç olduğu için kınanıp cezalandırılmaz. Aksine o eylem kolektif bilinci
incittiği için kınanır ve suç kabul edilir. Devlin ise İngiliz toplumuna dair benzer bir kolektif
ahlak kabulünden yola çıkarak toplumsal ahlakın hukuk yoluyla korunmaması halinde
toplumsal parçalanmanın gerçekleşeceğini iddia eder ve ahlaksızlığın cezalandırılabilmesini
meşru bulur. Hart bu iddiaları reddeder ve karşısındaki iddiaları hukuki ahlakçılık olarak görür.
Durkheim, ahlaki ve hukuki kuralların ortaklaştığını ve tanımı gereği toplumsal açıdan faydalı
olduğunu düşünür. Bu varsayımlar tartışmalıdır. Öncelikle, ahlaki kurallar ile hukuk kuralları
çatışabilir. Fakat bu noktada da Durkheim, toplumsal değişimi kabul eder. Hukuk, bir toplumun
ahlakını simgelediği için toplumsal değişimin hem aracı hem de tezahürüdür.
Durkheimcı bakış açısında toplumlar bazen toplumsal sınırları oluşturmak adına cezalandırmayı
tercih ederken, bazen de bağımsız bir ahlak anlayışını hayata geçirmek adına bunu tercih
etmektedirler. Durkheim toplumsal ahlak ve hukuk arasında bağ kurarken, Hart ise bunları
analitik olarak ayırmaya çalışmaktadır.
Bu çalışmada, sorulan ilk soru kuşkusuz hiç kimse zarar görmese de hukukun ahlakı
dayatmasının meşru olup olmadığıdır. Bu soruya yanıt verilirken Hart-Devlin arasındaki
popüler tartışmanın izleri sürülecek ve ardından Hart’ın bizi yönlendirmesiyle Durkheim’ın ve
Durkheimcı faydacılığın hukuki ahlakçılık olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceği,
Durkheim’ın parçalanma tezinin bir savunucusu olarak görülüp görülemeyeceği sorularına yanıt
aranacaktır.
Anahtar Kelimeler: Durkheim, Hart, Hukuki Ahlakçılık, Devlin, Parçalanma.